21 Şubat 2017 Salı

"Bin kaygı bir borç ödemez"

Umut yaşama aittir, yaşamın kendisi umudu korumayı gerektirir. (J. Cortázar) 


Ne güzel söylüyor Karacaoğlan, "Bin kaygı bir borç ödemez" diye...  zengin Anadolu kültürü ve pratiğinin yüzyıllar boyunca taşıdığı bir yaşam gerçeği bu sözün anlattıkları.


Azı karar Çoğu zarar 

Kaygı hepimizi ilgilendiren bir duygu durumu. Gündelik yaşamımızın en önemli parçalarından bir tanesi, gelecekte gerçekleşme olasılığı bulunan tehlikelere ilişkin endişeleri içeren olumsuz bir duygusal durumdur. Ancak bu duygu durumunu bütün bütüne olumsuz saymak doğru olmaz.
Belirli bir kaygı düzeyi insanın hedefe ulaşmasını sağlar. Başarıyı getirir. Tümüyle gamsız bir insanın hedefe ulaşması, eğer olağanüstü bir talihe sahip değilse, mümkün müdür?
Hiç kaygı olmaması, çok kaygılı olmak kadar olumsuz etkiler bizi. Bir işte veya bir görevde başarı, orta düzeyde bir kaygıya sahip olmayı gerektirir.

Kendimizi korurken de durum bundan farksızdır; aşırı kaygılı, ki buna en yakın duygu korkudur, kişi savunma refleksini harekete geçirip kendini tehlikeden kurtarabilir mi? Ya da içerisine düştüğü gerilimi çözebilecek fikri üretebilir mi? "Bittim ben" derler ya... işte bir yönüyle bu sözün karşılık bulmasıdır aşırı kaygı durumu.

Edebiyatta da kaygının kişinin kendi gelişimi için bir araca dönüştüğü ve motivasyon kaynağı olduğundan bahsedilir. Dostoyevski romanlarında eşsiz bir altyapı içerisinde kahramanlarının hem psikolojik itkilerini hem de kaygı düzeylerini mükemmelleştirerek aktarmıştır.

Hayatı ilerletmek 

İşin özeti oturduğumuz yerden kaygılanarak hayatı ilerletemeyiz. Bu işin bir dengesi olmalı. Kaygının rahatsız ediciliğini ortadan kaldıran hedefi yakalamak gerekir, bir başka anlatımla kaygıyı doğuran sorunları çözmek gerekiyor. Şayet geleceğinizle ilgili kaygınız varsa bireysel ve toplumsal düzeyde iradenizle yapabileceğiniz ne varsa harekete geçip, yapmanız gerekir. Bir sınavı kazanmak istiyorsanız iyi çalışıp, kaygınızı olağan seviyeye çekmelisiniz.
Kaygıyla beklemek, sizi bir sonraki aşamaya sürükler: Korku ve korktuğunuzun başınıza gelmesi.
İşinizi kaybetmek istemiyorsanız, işinize sahip çıkın! Evinize de öyle... Geç kalmak istemiyorsanız erkenden harekete geçin; iş kurmak istiyorsanız, sermaye biriktirmenin koşullarını oluşturmaya çalışın! Savaş istemiyorsanız, barış içinde kalmayı sağlayın!

Ülkenizin ekonomisine hayat veren hukuki ve bürokratik yapının kimyasının bozulacağından ve bundan da ülkenin zarar göreceğinden kaygılanıyorsanız, yasaların size tanıdığı olanaklar içerisinde yapmanız gereken neyse onu yapın! Cumhuriyet ve modern devletin temellerinin sarsıldığına dair kaygınız varsa, sadece kaygılanmakla yetinmeyin, yurttaşlıktan kaynaklanan doğal ve hukuksal haklarınızı kullanın!

Cemre havaya çıktı

Koşullar ne kadar zor gözükürse gözüksün hiç birimiz bir Limbus'a (Dante'nin İlahi Komedyası'da tasvir ettiği Hristiyanlıktan önce veya sonra vaftiz edilmeden ölenlerin, acı çekmeden; fakat ümitsizlik içerisinde yaşadıkları yer) hapsedilmiş değiliz.

Bu gerçeği görmek için Floransa Katedrali'nin geç gotik üsluba göre tasarlanmış pencerelerinden sızan ışığın, iç mekânda Rönesans'ın yalınlığını çağrıştırdığını düşünecek bir sanat tarihsel duyarlılığa ya da Kuzey Amerika iç savaşında Güney'in mi yoksa Kuzey'in mi tarihsel bakımdan ilerici sayıldığını bilmeyi gerektirecek bir siyasal tarih bilinci ve kültürüne sahip olmak gerekmiyor.

Sadece bakalım... neler kaybettiğimize, neleri kaybedebileceğimize, gündelik hayatta ekonomik ve sosyal olarak etrafımızda nelerin değiştiğine...

Cemre havaya çıktı, sonra suya düşecek, ardından toprakla buluşacak; soğuklar gidecek, doğa canlanacak. Doğayla birlikte insan da bir tazelik kazanacak. Elbette kışlar biter bahar gelir. Yeter ki umutlu olalım, kaygılarımızı ortadan kaldıracak gücü kendimizde bulalım.

Koyun meler, kuzu meler
sular hendeğine dolar
ağlayanlar bir gün güler 
gamlanma gönül gamlanma

Yiğit yiğide yad olmaz
iyilerde ham süt olmaz
bin kaygı bir borç ödemez
gamlanma gönül gamlanma

                                              Karacaoğlan
                           
Kahverengi
Kahverengiyi daha çok seviyorum

Kahverengiyi son günlerde daha çok sevmeye başladım. Çok sevdiğim kahverengi gömleğim geldi aklıma; bir çırpıda giydim, çıktım dışarı. Yolda düşünmeye başladım, nedir bu kahverenginin insana verdiği duygu diye; biraz da araştırma yaptım.
Kahverengi doğallığın rengi aslında, toprak rengi olmasından kaynaklanıyor. Ciddiyet, dayanıklılık, metanet, dostluk ve sadelik sembolü. Toplum içerisinde rahatlığı sağlıyor, güven veriyor. Zeminde kahverengiyi kullanmak toprağın bize verdiği güven duygusunu arttırır. Kahverengiyi seven insanlar genellikle hassas ve duyarlıdır. Duygusal özellikleri ön plana çıkar. Resmiyetten uzak, rahat ve güvenli ortamları tercih ederler. Sakinlik ve sadelik onlar için çok önemlidir.

Bütün bunları öğrenince en sevdiğim renk olmamasına karşın, daha bir ilgi duymaya başladım kahverengiye.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder