![]() |
İnanışa göre Akçam ağacı yeryüzünün tam ortasında bulunur ve ağaçların en ulusudur. |
Yeni yıl genel itibariyle herkese heyecan verir. Çocukluğumdan bu yana, son dönemde önemli ölçüde azalmakla birlikte, bu heyecanı hissederim.
Aslına bakarsanız, 31 Aralık ile 1 Ocak arasında bir fark yoktur; fakat neden, insan her şeye yeniden başlayacakmış gibi hisseder?
İmgelemimizde Yeni Yıl
İmgelemimizde Yeni Yıl
Çok açık... yeniliğin ya da yeniden başlangıcın bize dışarıdan bir etkiyle gelmesi daha kolaylaştırıcıdır. İradeyi kullanarak yenileşme çabası çoğu zaman zor gelir. Yeni yıl imgelemimizde yeni zamanları çağrıştırdığı için, bireysel yaşantımızda sanki bu yeni zamanlara eş yenilikler yaşayacakmış gibi hissederiz. Umuttur bunu sağlayan. Yeni yıl yeni umutlar getirir. Bunu kabul etmek ya da inanıyormuş gibi yapmak bizi rahatlatır. Aslında hissettiğimiz güneş aynı güneş, yağmur yine aynı, sokak, şehir hep aynı... Fark algılayışımızdan kaynaklanır. Yeni yıl aynı toprağı, aynı mekânları farklı görmemizi sağlar belki...
"Yılbaşının da sence hiç bir hususiyeti yok mudur? diye sordum. 'Hayır' dedi; senenin diğer günlerinden ne farkı var sanki? Tabîat onu herhangi bir şekilde ayırmış mı? Ömrümüzden bir sene geçtiğini göstermesi bile o kadar mühim değil; çünkü ömrümüzü senelere ayırmak da insanların uydurması. İnsan ömrü doğumdan ölüme kadar uzanan tek bir yoldan ibarettir ve bunun üzerine yapılan her türlü taksîmat sûnidir."
Sabahattin Ali (Kürk Mantolu Madonna)
Belki bu işin felsefî tartışma boyutunu içeriyor. Tarihî - kültürel bakımından ise bambaşka bir gerçeklik ortaya çıkıyor. Ve aslında bu, değişik gerekçelerle yılbaşı kutlamalarını yargılayanların kültür tarihimizle çeliştiklerini gösteriyor.
Türklerde Yeni Yıl
Türklerde güneş büyük bir önem arz ediyordu. Canlanma metaforu olarak algılanan güneşi, atalarımız hayatın yeniden doğuşu olarak kabul ederlerdi. Gecelerin kısalıp, gündüzlerin uzamaya başladığı 21 Aralık'ta gece gündüzle savaşır; sonunda gün geceyi yenerek zafer kazanırdı.
Bu tarihten itibaren günlerin, hissedebileceğimiz hızın altında olsa bile uzamaya başlaması, atalarımızın bilincinde doğa ve yaşamın, kara kışın kollarından kurtulup yeniden canlanmaya başlaması olarak algılanıyordu. Bu nedenle sadece orta Asya'da yetişen, hayat-bilgi ağacı olarak da adlandırılan Akçam ağacı etrafında şenlikler yapılır, şarkılar söylenir, oyunlar oynanır, iyi dileklerde bulunulup, hediyeler sunulurdu. Ayrıca yaşlılar ziyaret edilir, birlikte yemek yenir... kısacası bir arada olmanın uğur getireceğine inanılırdı. Bu, bir topluluğu bir arada tutan duygudan ziyade, hayatın maddi gerçekliğiyle sınanarak ortaya çıkarılmış bir yaşam pratiğiydi: Doğa ve hayatın getireceği her türlü zorlamaya karşı bir arada kalarak yaşam devam eder.
Batı'nın Noel'i...
İşte bu ritüel ve dayandığı toplumsal gerçeklik temellerini Türklerden almıştır.
Hunların Avrupa'ya geçişlerinden sonra, Türkler'den Hıristiyanlara geçmiş ve İsa'nın doğumuyla ilişkilendirilerek "Noel" olarak tanımlanmıştır. Özetle bugün Batı'nın Noel olarak kutladığı bayram, temelde eski Türklerin yeni gelen yıl için düzenledikleri şenliklere dayanmaktadır.
Noel gibi Türklere ait pek çok ritüel ve kült uzun tarihî dönem içerisinde, kavimlerin etkileşimi sayesinde günümüze kadar ulaşmış, Asya, Avrupa ve Amerika'daki kültür ve inanışları etkilemiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder