20 Ocak 2019 Pazar

DON QUIJOTE: GÜZEL VE İYİ (1)

Don Quijote, Yel Değirmenlerine Karşı 
İspanyol kültür ve edebiyat tarihinin en büyük ismi olarak kabul edilen Miguel de Cervantes Saavedra, Don Quijote adlı eseriyle roman çağını başlatmıştır.
Şarkılara, sinema filmi ve özlü sözlere konu olan Don Quijote'u "herkes bilir"; fakat pek az kişi tamamını okumuştur. Bu nedenle olsa gerek, bir idealist ya da deliliğe övgü hikâyelerinden oluştuğu varsayılır.
Pekii gerçekten böyle midir?

OKURU DA İÇİNE ÇEKEN ROMAN 

Don Quijote'un çok okumalı bir metne sahip olduğunu kabul etmek gerekir; ama birbirine zıt pek çok sonucun çıkarılabileceği bir geniş açıyı içerdiğini söylemek doğru olmaz.

Kimilerine göre tarih sahnesine çıkan burjuvazinin egemenliğinde yitip gitmekte olan Aristokrat ahlâk ve geleneğine özlemdir Don Quijote'un serüvenleri, kimine göre ise herkesin eşit ve saygın olduğu bir dünyayı çağıran ütopyen düşüncenin ürünüdür.
Felsefi planda realizmle romantizmin karşı karşı geldiği bir metinler bütünüdür.
Retorikcilerin de ilgisini fazlasıyla çeker. Gerçek İspanyolcanın mükemmel kullanıldığı metinlerdir. Okuması kolay değildir.

Hiç kuşku yok ki, Cervantes'in okuru çağıran, serüvene okuyanın da katılmasını arzu eden üslûbu eseri farklı yorumlamalara elverişli hâle getiriyor.

QUIJANO'DAN, LA MANCHALI DON QUIJOTE'A...  

Alonso Quijano, hâli vakti yerinde bir köylüdür. Çiftliğinde şikâyet etmesini gerektirecek hiçbir şey yoktur; fakat okuduğu şövalye romanları (Libros de Caballerias) gerçekle bağını kopartmaya başlarken, onu adanmışlığa yönelik, engellenmesi güç bir serüvene çağırmaktadır. Böylece Alonso Quijano, La Manchalı Don Quijote'a dönüşmektedir.
Başarısız geçen ilk denemenin ardından, köyündeki fakir Sancho Panza'yı silâhtarı olmaya iknâ ederek, ikinci ve asıl serüvenine çıkmıştır.

Onu bu yola iten temel düşünce iyi ve yardıma muhtaç olanlara yardım etmek, kötüleri, haydut ve canavarları, hakettikleri gibi cezalandırmaktır. Hatta bu uğurda hayaletlerle bile savaşmaktadır. Böylece, silâhtarı Sancho Panza'nın ifadesiyle söyleyecek olursak, Mahsun Yüzlü Şövalye, kötülük ve haksızlığın cezalandırıldığı, erdem ve sadakâtın hâkim olduğu, adaletli bir dünya arayışındadır. Fakat burada sınıfların ortadan kalkmasını içeren bir eşitlik anlayışından söz edemeyiz.

DELİLİK, ESARET VE ÖZGÜRLÜK 

Don Quijote, doğru, haklı ve güzeli arıyor; fakat her macerasında silâhtarı Panza'yla arasındaki astlık üstlük ilişkisinin sarsılmazlığını vurguluyor. Olası zaferlerden sonra ona valilik vaadediyor; ne var ki ondan gelen her eleştirin hemen hemen hepsini cüretkârca bir davranış kabul edip, şiddetle cezalandırıyor. Dünyanın en erdemli işi olarak gördüğü gezgin şövalyelik mesleğinin yasaları gereği, statülerin değişmezliği ve önemine inanıyor. Dolayısıyla fakir ve sefillere yardım etme davranışı Don Quijote'u sosyalizan bir içerikli buluşturmuyor. Aksini söylemek zorlama bir yorum olur. Ya da şarkı ve sözlerin imgesi hâline gelen Yel Değirmenleri, büyük insanlığın özgürlük mücadelesini çağrıştırmıyor. Sekiz kollu yel değirmenleri, Don Quijote'nin deliliğinde alt edilmesi gereken bir canavar olarak beliriyor.

ÖZ YAŞAM 

Asıl özgürlük Magribiler'in esaretinden kaçan güney İspanyalı askerin hikâyesinde kendini gösteriyor. Bu bölüm, aslında, Roman'ın Cervantes'in gerçek hayatına ışık tuttuğunu anlamamızı sağlıyor.
Üniversite eğitiminin ardından İtalya'ya giden Cervantes, ardından İspanyol ordusuna katılır ve donanmayla İnebahtı Savaşı'nda (Lepanto) Osmanlı Donanması'na karşı savaşır. Aldığı yaradan dolayı sol eli felç olan Cervantes, İspanya'ya dönerken Türk korsanlarına esir düşer, üzerindeki mektuplar onun önemli birisi olduğunu ele verince, fidye almak amacıyla beş yıl esir tutulur; sonra bir Yunanlıya satılır. Bir kaç başarısız kaçma girişiminden sonra bugünkü Fas topraklarından, esaretinin 12. yılında, ülkesi İspanya'ya dönmeyi başarır.
Cervantes'in özgürlüğe verdiği özel önem ve değer bu tecrübeden kaynaklanmaktadır.
Kürek mahkûmlarının serüveni özgürlüğe duyduğu inancı çok daha iyi anlamamızı sağlar.

İRONİ VE İNSANLIĞIN TÜM HALLERİ 

Don Quijote, büyük bir delilik girdabı içerisinde tek bir gerçekliğe işaret ediyor; o da İnsanlığın tüm hâlidir: özgürlük, esaret; erdem, ahlâksızlık; ihanet, sadakât, hainlik; zenginlik, fakirlik ve iyilik, kötülük...

Onun deliliği kötülerin dünyasına karşı idealize edilmiş bir başkaldırı, bilgece takınılmış bir tutum değil, kötüyü ve iyiyi olduğu gibi göstermekten ibaret. Kendi gülünç hâlleri de buna dahil...
Deliliği ve zayıflığıyla alay edenleri, büyük bir İroniyle tasvir ediyor. Uzun metinlerde pek çok defa karşılaşacağınız katı İsevelik mesajları da Engizisyon İspanya'sının ironik bir betimlemesini oluşturuyor. Toplumu ve onu oluşturan egemenlik ilişkilerine alaycı bir biçimde bakıyor.
En çok hoşuma gidense küçük çıkarları için her türlü kılığa girip, her türlü numarayı yaşamın gereği sayan küçük insanı, günümüze ışık tutarcasına, olanca gerçekliğiyle anlatmasıdır.   

Ve bunu yaparken, hiçbir şeyi, kendini bile, mutlaklaştırmıyor; sonunda yine Alonso Quijano olarak ölüyor.

İYİLİK, DÜRÜSTLÜK VE ADANMIŞLIK 

Şimdi heyecanla iki gösteriyi izlemeye hazırlanıyorum. Bunlardan bir tanesi Mihail Bulgakov'un yazdığı ve Türkiye'de oynanmaya başlanan "Don Kişot'um Ben" tiyatro oyunu, diğeri ise İngiliz sinemacı Terry Gilliam'ın "Don Kişot'u Öldüren Adam" (The Man Who Killed Don Quixote) isimli sinema filmi...

Herkes bilir; ama pek az kişi okumuştur. Bence tüm insanlık okumalı Don Quijote'u!..

Dürüstlük, adanmışlık ve iyilik ancak Don Quijote'daki kadar kusursuz anlatılabilirdi.

https://twitter.com/ozgursancarr


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder