9 Nisan 2020 Perşembe

Ölülerle Rengârenk İki Gün

Ölüm ve Yaşam Kolkola
Son zamanlarda üzerinde en çok düşündüğüm konulardan bir tanesi ölüm... yanlış anlamayın, coronavirus salgınından dolayı değil.

Bir Antik Çağ Festivali El Día de Muertos 

Bir festival var Meksika'da... El Día de Muertos.
Geçmişi 3000 yıldan daha fazla bir zamana dayanıyor. Asıl Meksikalıları oluşturan, zengin Aztek ve Toltecas uygarlıklarının kültürü üzerinde yükseliyor.
İspanyol koloniciliği sonrası yerleşen Katolik kültürü de geç dönemlerde etkili olmuş.
Her Kasım ayının ilk ve ikinci günü kutlanıyor ve ülkede resmî tatil ilân ediliyor.

Ölüler Günü 

Bin yıllara dayanan bir gelenek... Ölülerle rengârenk iki gün... Yaşayanlar, ölüler birlikte yapıyorlar bu festivali. Ölülerin de geldiğini düşünüyorlar.
Korku yok... tersine yılın en eğlenceli iki günü renkli ölülerle yaşanıyor; öyle ki Santa Semana ve Navidad (Noel) kutlamalarından bile daha eğlenceli geçiyor. Sokaklar dolup, taşıyor. Evlerde neşeli aile yemekleri yeniyor.

Asıl Ölüm Unutmaktır 

Bu sayede Meksikalılar atalarını unutmuyorlar. Asıl ölüm unutmaktır. O nedenle atalarını unutmuyorlar. Onları her kasımda bir festival havasında karşılıyorlar.
En canlı renklerin insanı kucakladığı sokaklarda ölüler ve yaşayanlar bir arada, neşeyle festival yapıyor.

Ölüm imgesi üzerinden korku metaforları yaratan pek çok kültürün aksine, Meksikalılar, Ölüler Günü'nde her zamankinden daha fazla eğlenip, şaka yapıyorlar. Geleneksel tatlılar özellikle bu gün için yapılıyor. Tatlılar insanın içendeki mutluluk ve neşe hormonlarını harekete geçirmez mi (?).

Neşe ve Bilgelik 

Bu ortam içerisinde sembolizmin estetize edilmiş özelliklerini görmek mümkün.
Örneğin Catrina metaforu... Ölüler günü için hazırlanan kıyafetlerin hemen hemen hepsinde görülebilen kuru kafa ve iskelet Catrina ikonundan üretilmiştir.
Catrina, kafasında kocaman bir Fransız şapkası taşıyan bir kuru kafa kadındır. Meksika ölülerini temsil eder.

Normalde bir korku imgesi olarak kabul edilen iskelet ve kuru kafanın bir neşe vesilesi ve festivalin temel unsuru olarak kabul edilmesi son derece öğreticidir.
Antik medeniyetlerden bugüne kadar olgunlaşarak gelen bir felsefeyi anlatır.

Devingen Hayat, Yaşama Sevinci 

Ölüm ve yaşam hayatın devingenliği içerisinde kopmaz bağlarla birbirine bağlıdır ve birlikte yürürler. Ölümü yok sayamayız, ölüm acısıyla da yaşayamayız. Ölüleri hep hatırlamalıyız; ama bir acı vesilesi olarak değil... neşe ile, en güzel hatıralarıyla. Hatırımızda tuttukça onlar hep bizimle kalacaktır.
Bir korku nedeni olmamalılar, onları hatırladıkça neşe ve sevinçle hayata bağlanmalıyız; çünkü yaşam her bir kişiye sunulmuş bir armağandır.

Kaybettiklerimize duyduğumuz acı elbette ki yok olmaz; fakat ne var ki onları Ölüler Günü'nde olduğu gibi renkli ve neşeli bir dünyada kabul edersek, yaşam anlamlı ve mutlu olur. Bu sayede sevgi ve aile bağlarımız güçlenir.

Hayat devam ediyor.. ve mutlu olmak istiyorsak, yaşamın güzelliklerini görmek zorundayız.

Meğer, Ölüler Günü üzerinde daha çok düşünmeye, daha çok okumaya ne kadar ihtiyacım varmış.

Şimdi daha iyi anlıyorum bunu.

https://twitter.com/mozgursancar











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder