23 Eylül 2017 Cumartesi

Tarık Akan'ı anlamak


Başkaları için de üzülen adam

Geçen hafta Cumartesi günü (16 Eylül) Tarık Akan'ın ölümünün birinci yıldönümüydü. Zaman ne de çabuk geçiyor.  
Yeşilçam'da başladığı oyunculuk serüveni, 70'lerin sonunda halkın acıları ve toplumsal gerçeğe kayıtsız kalınamayacağını düşünmesiyle sinema sanatçılığına dönüşmüştü. 
İstanbul'da öğrenciyken Ses dergisinin oyunculuk yarışmasında birinci oldu; oyunculuk hayatı başladı. O ana kadar Bakırköy'de işportacılık ve cankurtaranlık yapıyordu. 


1971'de ilk sinema filmi Emine ile oyunculuk kariyeri başlamıştı; sonrasında Yeşilçam'ın jönleri arasında yerini alıyordu. 

"Suçlu", "Canım Kardeşim" ve Hababam Sınıfın'daki Damat Ferit karakteri onun oyunculuk kariyerindeki rüştünü ispatlayan filmler olarak hafızalardaki canlılığını koruyor. Suçlu filmindeki performansı, 1973 Altın Portakal Film Festivalinde en iyi erkek oyuncu ödülünü getirdi.

Yeşilçam jönü


Fakat 70'lerin sonlarında bir jön olarak kalmak onun adına kabul edilebilir değildi. Tarık Akan ülke ve dünya gerçeğinden bağımsız hareket edemezdi; Türkiye'nin en travmatik dönemlerinde, yoksul halkın acılarını beyaz perdeye taşıyarak bir sinema sanatçısı olmayı tercih etmişti. Salon filmlerinin oyuncusu olamazdı, artık toplumsal gerçeği anlatıyor, ülke ve dünyanın acılarını beyaz perdeye aktarıyordu. Haksızlığa karşı duruyordu.

Sinema Santaçısı

Bunun için bedel de ödedi. Hapis yattı, bir sene iş vermediler, taksicilik yaptı. Sonra Maden filmini çekti; Cüneyt Arkın ve Yavuz Özkan ortaklığıyla. Yeşilçam'ın ambargosunu yıkıyor, hasılat rekoru kırıyorlardı. 
Politik sinemanın en önemli eserlerinden Sürü ve Yol'daki olağanüstü performansıyla uluslararası alanda pek çok ödüle aday gösterildi. 
Son olarak Deli Deli Olma filminde anıtsal bir oyunculuğa imza attı. Yeke kişi (yalnız insan) karakteri yalnızlığın en dokunaklı halini tasvir ediyordu. Bir umut... her şeye rağmen... insan yalnız kaldıysa dünyada bir başına değildir yaaa... umutlu, affedici olmak gerekir, hayat geçip gidiyor, geride ne han kalır ne hamam, biraz toz biraz duman... 

Başkaları için üzülmek


Başkaları için üzülmeyi bilen bir insan olduğunu duydum Tarık Akan'ın. Yaptığı bir konuşmanın çarpıtılması nedeniyle Almanya dönüşü, havaalanına kendisini gözaltına almaya gelen polislerin bindiği araba nedeniyle üzüldüğünü anlatıyor onu tanıyanlar. Aracın döşemeleri yırtılmış, koltuk yayları insana rahatsızlık verecek derecede batmaktadır. Tarık Akan, memurların sürekli bu araçla çalışmak zorunda kalmalarına üzülmüştür. 

Hapse girer, çıktığınde bile ağır şartlarda hapis yatmak zorunda kalan arkadaşlarını düşünmekten alıkoyamaz kendisini. 

Gerçek bir Öncü

"Anne Kafamda Bit Var" kitabında bunları ve daha fazlasını anlatır.
12 Eylül Darbesi'nin yarattığı yıkımı ve travmayı, aynı zamanda bir gerçek sinema sanatçısının iç dünyasını görüyoruz bu kitapta. 

Tarık Akan, gerçek bir sanatçıydı; ama aynı zamanda bir öncüydü. Ergenekon ve Balyoz kumpasları nedeniyle Silivri'de zindanlara atılanları kurtarmak için barikatları yıkanların en önünde yer aldı. 

Yıllar geçse de hafızamızda hep canlı kalacak anılar bıraktı. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder