22 Temmuz 2017 Cumartesi

Toplumcu Picasso, Gerçeküstü Dali


Dünyaca ünlü İspanyol ressam Salvador Dali'nin mezarı babalık testi için açıldı.
28 yıl önce hayatını kaybeden Dali'nin kızı olduğunu iddia eden María Pilar Abel'in başlattığı dava sonucu mezarın açılmasına karar verilmişti.
Bu haber ilgimi çekti ve aklıma şu soru geldi: Acaba sanat, politika, bilim ve spor alanlardaki yetenekleri sayesinde şöhret kazananların özel hayatları sansasyonelse, eserlerinden daha mı çok konuşmalı?
Topluma öncülük yapmış ya da ürettikleriyle geniş kitlelere ulaşmış insanların özel hayatlarının merak konusu olması, belki engellenebilecek bir güdü değil; ancak ne yaşamış veya yapmış olurlarsa olsunlar, bunun ortaya koydukları eserleri gölgelememesi gerektiğini düşünüyorum.

Ya da bu tür ün yapmış karakterleri temel üretimleri ve toplumla ilişkileri üzerinden iyi/kötü, başarılı/başarısız şeklinde tasnif etmek gerekir.

İlgi uyandıran haberin öznesi olduğu için Dali'den yola çıkmak gerekiyor.

Gerçeküstü Dali

Salvador Dali, 20. yüzyılda sürrealist akımın kendini yoğun biçimde hissettirdiği dönemde ortaya çıkmış, insanın gerçek bir düş dünyası yaratması gerektiğini, bunu yaparken de aklı denetim altında tutup, iradenin belli bir süre askıya alınabileceğini savunmuştur.
Bu yöntemin sanatsal yapıtların yanısıra gündelik yaşamda da uygulanması gerektiğini öne sürmüştür. Yaşamına da bu şekilde yön vermiştir. Kimbilir belki de davet edildiği bir sergiye dalgıç kıyafeti ve iplerini elinde tuttuğu iki tazıyla gelmesi bundandır.

Eşyayı ve insanı gerçek üstü imgelerle tasvir ederek birey ve toplumun gerçeğinden uzaklaşan Dali, bireyci sanat anlayışını en sonunda Flanjizme teslim etmiştir. İç Savaş'tan sonra İspanya'da, neredeyse yarım asra yakın dikta rejimini koruyan faşist Francisco Franco'yu desteklediğini açıklamıştır.

Barcelona yakınlarındaki Figueras'ta bulunan ve bugün müzeye dönüştürülen evinde ise yukarıdan bakıldığında dolgun kadın dudağı biçiminde gözüken koltuktan tutun da benzeri pek çok objeye kadar kendi sürreal anlayışını yansıtan eşyalardan başka bir şey göremezsiniz.

Toplumcu Picasso 

Aynı yüzyılın bir başka büyük, aslında en büyük, İspanyol ressamı Pablo Picasso'nun da kadınlarla sorunlu ilişkileri olmuştur. Hatta John Berger, onu şöhretin tutsağı olmakla eleştirirken, o bunu hiç çekinmeden kabul eder ve bir sanatçının başına gelebilecek en kötü şeyin şöhret olduğunu söyler.

Sanatsal biçim açısından klasisizmden, izlenimciliğe kadar pek çok türde üretim yapan Picasso, ona asıl şöhreti getiren Guernica'yı kübist tarzın en olgun döneminde yapmıştır.

O, Dali gibi sürreal bir güzelliğin peşinde koşmamıştır; güzelliği aramaz, yaşamda ne olduğuna bakar, toplum vicdanını gözetir. Toplumcu gerçekçidir. Ezilen ve savaşlarla katledilenlerin acısını en yalın haliyle anlatır.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar'ın Franco'yla işbirliği yaparak bombaladığı küçük İspanyol kasabası Guernica'da yaşanan vahşeti görmediği halde, katledilen insanın, hayvanın ve çiçeğin acısını en derininde hissetmiş ve korkuyu olağanüstü bir tasvir gücüyle tuvaline yansıtmıştır.

Pablo Picasso'nun gücü buradan gelmektedir. Dali'den daha büyük olmasını sağlayan da bu toplumcu özelliğidir; yoksa özel hayatındaki "renkliliğin", Dali'nin ahlak ölçülerinin çok ötesindeki cinsel yaşantısından daha kabul edilebilir olmasından değil.

İşte böyle... sanatçıyla ilgili başarı ölçütü toplumu ne kadar anlayabildiği ve topluma verebildikleriyle ilgili olmalıdır. Özel hayatları, en fazla, onların biyografilerinde kalmalı, eserleri ise toplumun ortak hafızasında yer almalıdır.

https://twitter.com/ozgursancarr


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder