Kültürel ve ticari tarihi İÖ 1000 yılına dayanan Fas, esas
olarak sayısız medeniyetin kültürel özelliklerini harmonize etmiş büyülü bir
ülke. Burada ilk dikkatinizi çeken, hemen hemen tüm kentlerde, kentlerin eski
ya da yeni yerleşim bölgelerinde, büyük ve ihtişamlı kapıların sizi karşılıyor
olması. Belki bu kültürel bileşimi metaforik olarak anlatan unsur Kapılar.
Her biri yoğun bir el emeğiyle işlenmiş, camii, sokak, ev,
bulvar ya da müzeleri gösteren büyük- küçük kapılar gündelik yaşamlara, sıradan
insanın hayatına açılırken, aynı zamanda sizi Fas’ın derin tarihine de davet
ediyor. Tam da bu nedenledir ki Fas
kapılar ülkesi olarak tanımlanıyor.
Tarihsel olarak Fas’taki temel etnik grup Berberiler. 7. yüzyılda büyük İslam akını sonrasında
Araplar ülkeye hakim oldu. Çok sayıda Berberi, İslam ordularının kıymetli İber
yarımadasını ele geçireceği beklentisiyle Müslümanlığı seçti ve bugün Fas’taki
iki temel etkin unsurdan bir tanesi olarak varlığını sürdürme koşullarını
oluşturdu.
Coğrafi olarak bakıldığında Fas; Cezayir, Tunus, Libya ve
Mısır gibi diğer Kuzey Afrika ülkelerinden kendisini ayıran çok temel
farklılıklara sahip; hatta pek çok kişi Fas’ın bir Afrika ülkesi olarak kabul
edilemeyeceğini düşünüyor ki, bu düşünceyi bütün bütüne yadsıyabilmek çok zor.
MODERNİTE
Kuzey Afrika’da yer alan ülkelerden en belirgin farkı
olabildiğince güvenli bir ülke olması. Faslılar turistlere mutlak bir biçimde
saygı gösteriyorlar. Yasalarında turistlere karşı kötü davranışların ağır
yaptırımlarla cezalandırılıyor olmasının, hiç kuşku yok ki çok büyük bir payı
var; fakat belirleyici neden Avrupa ‘daki
Rönensans ve Reformlarla insanlık tarihinin gündemine gelen hümanite,
kent kültürü, yurttaş bilinci gibi
kavramların burada etkili olması. Belki bu yönüyle Fas’ı bir Afrika ülkesi
olarak değerlendirmemek gerekir düşüncesine sahip olanlara katılabilirim. Yoksa
Afrika ülkesi ya da Afrikalı olmanın bir
yerme sebebi sayılması söz konusu olamaz.
1500 yıllarda İspanyol ve Portekizliler, 1830’lu yıllardan
sonra ise Fransız egemenliğinde kalan Fas, özellikle 1912’deki Fez
Antlaşmasıyla İspanyol-Fransız himaye yönetimine girince Avrupa kentlerindeki
modernist atılımları sadece teknik olarak değil, belli kültürel öğelerin
yerleştirilmesi açısından da yaşamaya başladı.
Koloniciler ve 19. Yüzyıl sonrası işgalciler egemenliklerini pekiştirmek
adına kara ve demir yolları inşa ettiler. Modern bir eğitim sistemi kuruldu.
Eski kentlerin (Medine)yanı başında yeni kentler (villes nouvelle) kuruldu.
Tarım ve madencilik de İspanyol ve Fransız şehirlerine kaydırılacak
zenginlikler açısından desteklendi.
PORTEKİZ, İSPANYA,
FRANSA
Bu nedenledir ki, tam Atlas Okyanusu kıyısında yer alan
Casablanca (Beyaz ev) İspanyollar tarafından ismi konulmuş bir şehirdir. Bu
şehirde evlerin neredeyse tamamı beyaz renktedir. Bu nedenle şehre beyaz ev
anlamına gelen Casablanca denmektedir . Fransızca, Arapça’yla birlikte temel
eğitim dilidir. Tüm Faslılar Fransızca konuşuyor. 10 günlük Fas gezimizde en
çok dikkatimi çeken detaylardan bir tanesi de bazı Faslıların Fransızca
konuşurken, son derece gururlu görünüyor olmalarıydı. Büyük bir övünçle
Fransızca konuşuyorlar; her ne kadar Fransızlar aksan açısından çok iyi olmadıklarını
düşünseler de… İngilizce konusunda başarılı olduklarını söylemek çok zor;
konuşanlar da kendilerini ifade etmekte epey güçlük çekiyorlar. Şaşırtıcı olan İspanyolca konuşan sayısının
son derece sınırlı olmasıydı. Casablanca ve Marrakech gibi turistlerin yoğun
olduğu şehirlerde İspanyolca konuşan Faslı oranı sıfıra yakın. Tuhaf bir durum;
çünkü özellile Malaga, Sevilla, Granada gibi İspanya’nın güney kentlerine
çalışmak için giden çok sayıda Faslı bulunuyor.
Fakat her iki şehirde İspanyolların en çok sevdiği şeylerden
fiesta ve fiesta anlarında en çok zaman geçirilen kafeler son derece yaygın.
Hemen hemen her köşe başında bir ‘’cafe’’ ve çok ucuza içebileceğiniz değişik
kahve türleri bulabiliyorsunuz.
Tadı essperesoyu andıran geleneksel Fas kahvesi sütlü ya da
sade olarak servis ediliyor. Bununla birlikte yeşil çay ve büyük nane
yapraklarının karışımıyla demlenen “Nane Çayı” ülkenin geleneksel ve en çok
tercih edilen içecekleri arasında yer alıyor.
Faslılar nane çayının sunumu konusunda da çok başarılı.
İsterseniz, uzun hafif silindirik bir lambayı andıran gümüş rengi demliklerde
getiriyorlar ya da, tercihinize bağlı olarak, büyük bir nane yaprağının
içerisinde bulunduğu su bardaklarında sunuyorlar.
İLETİŞİME AÇIK BİR
TOPLUM
Casablanca ve Marrakech’te insanlar iletişime açık;
İngilizce cevap veremeseler bile Fransızca olarak
anlatma gayretleriyle size
fazlasıyla yardımcı olabiliyorlar. Kadınların pek çoğu kapalı; ancak başı açık
olanlar da var ve onların sayısı hiç de azımsanamaz. İnsanlar birbirlerine
karşı saygılı ve toleranslı. Bana göre turistleri orada rahatlatan en önemli
etken, kimsenin rahatsız edici bakışlara maruz kalmıyor, yaşamına uygun
kıyafetlerle dilediği gibi dolaşıyor olmasından kaynaklanıyor.
Bu özellik Fas’ı Kuzey Afrika’nın diğer Arap ülkelerinden
farklılaştırıp, Avrupa’nın merkezindeki şehirlere yakınlaştırıyor.
CASABLANCA
Atlas Okyanusu kıyısında, beyaz boyalı evlerden oluşan şirin
bir kent. Yönetmenliğini Michael Curtiz’in yaptığı, Humphery Bogart ve Ingrid
Bergman’ın oynadığı Amerikan sinemasının kült filmlerinden olan Casablanca, bu
kentin, sıfır maliyetle, dünya ölçeğinde
turistik tanıtımına vesile olmuştur; ancak ne var ki film Casablanka’da
çekilmemiştir. Sadece çekimler sırasında kullanılan piyanonun Hyatt Regency’de
sergilendiğinden bahsediliyor; ancak bugünlerde onu da görebilmek mümkün değil.
Pek çok otel ve kafenin bulunduğu Birleşmiş Milletler Meydanı
şehrin merkezi olarak kabul ediliyor. Burada günün neredeyse her anında bir
sokak gösterisiyle karşılaşabilirsiniz. Akrobatlar, ateş yutan/püskürten
adamlar bu büyük meydanın en önemli renkleri.
ULUSAL RENKLİ SUCULAR
Suk olarak isimlendirilen, bizdeki Çarşı, Casablanka’nın bir
diğer renkli gezi alanı. Hem hemen her yerde olduğu gibi büyük bir kapı
Çarşı’nın girişinde sizi karşılıyor; tabii sadece kapı değil; tarihin
derinliklerinden fırlayıp gelmiş, ülkenin milli renkleri olan kırmızı ve
yeşilden oluşan otantik kıyafetleriyle sucular da size “hoşgeldiniz” diyor.
Tabii bu misafirperverliğin küçük bir karşılığı olması gerekiyor. Sucularla
çektirilen bir fotoğraf ve bahşiş pazarlığının ardından tarihi çarşıya
giriyorsunuz; ancak alışık olmadığınız bir ortamla karşılaşmıyorsunuz.
Kuyumcular, hediyelik eşya satıcıları, sokak ressamları bir şeyler anlatmaya
çalışıyor; sonrasında ise kendinizi Mahmutpaşa ya da benzeri bir yarı kapalı,
açık pazarda buluyorsunuz. Sanırım burayı asıl ilginç kılan pazarın dar, küçük
beyaz badanalı evlerin oluşturduğu nemli sokaklarda yaşıyor olması. Eşsiz ışık
açıları, biraz zorlanarak bulabileceğiniz taşlı yollara sahip dar sokaklar, sizi
eski yıllara götüren bir geçit işlevi görüyor.
Limanın batısında yer alan II.Hasan Camii hiç kuşku yok ki
Casablanca’nın en önemli uğrak yeri. Mekke’dekilerden sonra dünyanın en büyük
camii. Atlas Okyanusa doğru karadan yapılan dolgu üzerine inşa edilmiş, 1994’te
tamamlanmış bu dev camiinin iç mekanında aynı anda 25.000, avlusunda ise 80.000
kişi ibadet edebiliyor. Dünyanın ün yüksek minaresine sahip olan camii
batısında, birkaç kilometre ötede restoran, otel, gece kulübü ve yüzme
havuzlarının yer aldığı Kordon (Corniche) bulunuyor. Bu arada II: Hasan
Camii’nin minaresinde 210 metre yüksekliğe kadar çıkan cam bir asansör var. Tepesindeki
yeşil lazer ışığı kıbleyi gösteriyor.
UZAK BİR YEMEK
KÜLTÜRÜ
Corniche’de okyanustan çıkan bereketli deniz ürünlerini
bulabiliyorsunuz. Restorantlarda sunulan deniz ürünleri salatası ilginç bir
karışıma sahip. Bunların içerisinde ananasa da rastlayabilirsiniz, yumurtaya
da… Gerçek şu ki, bizim alışık olduğumuzdan epey uzak bir sentez; ama yine de
denemek gerekiyor. Burası şehrin geri kalan kısmına oranla biraz daha pahalı;
ancak genel itibariyle ülkenin çok pahalı olduğunu söyleyemeyiz. Bunda Euro ve
Dolar’ın ulusal para birimi Dirhem’den 10 kat değerli olmasının da payı var. 1
Euro neredeyse 11 Dirhem’e denk geliyor.
ULUSAL LİDER V.
MUHAMMED
Yeni medine, yani şehrin daha modern, sonradan inşa edilen
bölümünde, ismiyle tezat biçimde antikacılar yer alıyor. Ülkenin her köşesinde
görebileceğiniz, bağımsızlık mücadelesini tasvir eden ve bu mücadelenin lideri
olan Sultan V. Muhammed’in resimlerini bulabilmeniz mümkün. Fas
milliyetçiliğini ve ülkedeki bağımsızlık talebini bastırmak için kendisini ve
ailesini önce Korsika’ya; ardından da Madagaskar’a sürgün ettiren Fransa,
sonunda V.Muhammed’le uzlaşmak zorunda kaldı. Bu siyasi mücadele ve zafer V.Muhammed’i halkın gözünde gerçek bir
kahraman haline getirdi. Bu nedenle gittiğiniz her yerde Sultan Muhammed’i
sembolize eden bir şeyle karşılaşabilirsiniz.
MARRAKECH (MARAKEŞ)
Marakeş, Fas’ın en önemli kenti. Turistik amaçla ülkeye
gelenlerin uğramadan gitmediği tek yer olmalı. Hem modern bir kent; modern
yapılara ve yaşama sahip olan bir bölümü var hem de kendinizi orta çağ Afrikası’nın
büyülü ve devingen atmosferinde hissedebileceğiniz renkli bir dünyaya…
Aynı zamanda ünlü isimlerin eğlence ve özellikle de
nocheviaje (yılbaşı) için tercih ettiği bir merkez.
ÜNLÜLERİN UĞRAK YERİ
Günlük olarak yayımlanan Fas gazetesi Ajbar al Yaum’a göre
Pep Guardiola, Cristiano Ronaldo, Karim Benzema gibi futbol dünyasının starları
2016’yı karşılamak için Marakeş’i tercih ettiler. Buradaki habere göre Ronaldo,
yılbaşını şehrin en tanınmış semti Hivernage’de bulunan The Pearl otelde
geçirdi. Daha önce pek çok kez
konakladığı bu otelde, yıldız futbolcu kaldığı suit oda için gecelik 35.000
Dirhem (3.200 Euro).
Ronaldo, birlikte çektirdiği fotoğraf büyük spekülasyonlara
neden olan Faslı boksör arkadaşı Badr Hari’yle de Marakeş’te sık sık bir araya
geliyor.
Kapılar ülkesi Fas’ın bahçelere açılan şehri olarak Marakeş
gösterilir. Halka açık bahçeleri kenti diğerlerinden daha çekici hale
getiriyor. Fransız modacı Yves Saint Laurent’in restore ettiği Jardin Majorelle
(Majorelle’nin bahçeleri) bunların en ünlüsüdür. Burada sizi açık sarı ve koyu
mavi tonlara sahip renkler karşılıyor. Çok büyük olmamakla birlikte, son derece
simetrik ölçülerle bölümlenen parçalar içerisinde, Latin Amerika’dan özellikle
de Meksika’dan getirilen tropik ağaçlar, Amerika’nın kuzeyinden gelen hiç
görmediğiniz şekillerdeki kaktüsler kenti bir anda imgeleminizde tropik bir
dünyaya transforme ediyor.
CAMIU’L –FENA: ORTA
ÇAĞ’A GİDEN BİR ZAMAN TÜNELİ
Camiü’l –Fena Meydanı televizyon ya da beyaz ekranda
gördüğümüz Afrika’yı elle tutulur biçimde karşınıza koyuyor. Önceki dönemlerde
burada halka açık idamlar gerçekleştirilirmiş, şimdi ise bu koca meydan her gün
bir karnaval alanı.
Yılan oynatıcılar, omzundaki maymunuyla etrafınızda pervane
olan Berberiler, büyücüler, kahinler, masal anlatıcılar, dansçılar ve oraya
özgü yiyecekleri, tezgahlarından avazı çıktığı kadar bağırarak satmaya
çalışanların oluşturduğu büyülü bir karmaşanın içerisinde kalıyorsunuz.
Aynı anda interneti kullanmak, whatsapp tan yazmak, bilgi
iletişim teknolojileriyle küçülen dünyanın içerisinde online kalmak ve bir eski
zaman büyücüsü edasıyla hareket eden masal anlatıcılarını görmek, insanı karmaşık bir duygu haline sürüklüyor.
Tam bunları düşündüğüm anda bir maymunu omzunda hissetmek
ise bu tuhaf düşünceden kurtulmama yol açan refleksi göstermemi sağlıyor. Neyse
ki maymun ne yapması gerektiğini biliyor. Birkaç küçük hamlenin ardından
sizinle poz vermek için sahibi tarafından hazır hale getiriliyor.
Eski ve yeni dünya yan yana. Hatta öyle ince bir çizgi var
ki arada. Camiü’l Fena Meydanı’nın ortasına gelip, kafanızı sağa çevirdiğinizde
sinema festivali nedeniyle gösterilen filmi dev ekranda izleyebiliyorsunuz. Sol
tarafta ise yere oturmuş bir kahinin elini tutuğu orta yaşlı kadına, sanırım
“geleceğiyle” ilgili söylediklerine tanıklık ediyorsunuz. İnce ve fantastik bir
çizgi iki dünya arasında…
Buraya gitmek isteyenler için bir hatırlatma yapmakta fayda
var. Birincisi, gösteriler akşamüstü başlıyor. İkincisi, akşamüstü Cafe de France
gibi terası olan kafelerden günbatımını mutlaka izlemek gerekiyor. Kışın bile
ılık olan Marakeş, günbatımında size özel bir duygu veriyor.
Marakeş’in bir diğer özelliği ise Atlas Dağları ve çöle
günübirlik ya da iki günlük gezi imkânı sunuyor olması.
MİTOLOJİK YER: ATLAS
Araçlarla Atlas Dağları’nın çok yüksek bölümlerine kadar
çıkılabiliyor. Zorlu, tehlikeli ve uzun bir rota
izlemek zorunda olsanız bile
bu muhteşem güzelliği görmeniz gerekiyor. Tıpkı Marakeş şehri gibi Atlas
Dağı’nın etrafına kümelenen kent ve köylerde kırmızı renge sahip. Evlerin rengi
, pembe ve kırmızı arasında kalan özel bir renge sahip. Oradan çıkartılan
topraktan üretiliyor bu renk ve bütün yapılar bu özel kırmızının hakimiyetinde
varlıklarını sürdürüyor.
Bunlardan en önemlisi pek çok popüler film için doğal çekim
platosu işlevi gören Ayt Bin Haddu. Burası bütün olarak bakıldığında bir kaleyi
andıran kerpiç evlerden oluşan bir köy ve “Esirgeyen Gökyüzü, Gladyatör ve
Cennet Krallığı gibi filmlerin arka planı olarak kullanılmış; iyi korunmuş bir
orta çağ Kasr’ıdır.
GAMES of THRONES
Hollywood’un buraya olan ilgisi gittikçe artmaktadır. Ünlü
tv dizisi Games of Thrones arka plan çekimlerine de yine Ayt Bin Haddu ev
sahipliği yaptı.
Köyün önündeki geniş boşluk üzerinde yapılan çekimler ise
Gladyatör filmindeki arena görüntüsünün
oluşturulmasını sağlamıştır. Köyün içerisine girdiğimde kendimi
Kapadokya’daymış gibi hissettim. Rengarenk hediyelik eşyalar, otantik kıyafetli
satıcılar, rehberler vb. bu benzerliği hissettiren sadece birkaç örnek.
Girdiğimiz bir atölyede şeker, karamel ve safranı kullanarak kağıt üzerinde
şekiller çizen özel yetenekli ressam, çizimini tamamladığı kağıdı ateş üzerinde
ısıtarak kullandığı elementlerin eriyip belli bir forma kavuşmasını ve resmi
oluşturmasını sağlıyor. Bu dengeyi tutturmak gerçekten çok zor; ancak ressam o
kadar yetenekli ki bu bahsettiğim süreci bizim gündelik olarak yaptığımız
herhangi bir şeyi yaptığımız gibi kolayca yapabiliyor. Aynı atölye de, duvarda
orada yapılan film çekimlerine ait gazete kupürleri dikkatimi çekiyor. Sadece
benim değil; orada bulunan bütün turistler aynı anda duvara odaklanıyor.
Qurzazate ise sinema müzesiyle Kasbah olarak adlandırılan
kimisi çok yüksek kimisi son derece alçak labirent odalardan oluşan konakları
gezme fırsatınız olabilir. Kasbah’ın önemli bir bölümü harabe şeklinde; ancak
yine de müze olarak kullanılıyor; sadece dar geçitleriyle bile görülmeyi hak
ediyor.
Marakeş’te ulusal kahraman V.Muhammed’in ismini taşıyan cadde;
alışveriş merkezleri, uluslararası zincir restoran ve cafelerin bulunduğu şehrin modern yüzünü oluşturuyor. Ancak burada
da toprak çanak içerisinde et, sebze ve yumurta karışımı ya da bunlardan
bazılarının kullanılmasıyla yapılan ve silindirik kapağı olan kaplarda sunulan
Fas’ın geleneksel yemeği Tajin’i bulabilir veya bulgur dana ya da tavuk eti
kullanılarak hazırlanan Hariri isimli çorbayı içebilir veya içi tavuk kıyma,
dışı sert hamur ve pudra şekeriyle kaplı Pastilla isimli tatlının tadına
bakabilirsiniz.
Kısacası Kapılar Ülkesi, hem Afrika’nın fantastik dünyasına hem
de Arap ve Avrupalı kolonicilerden miras kalan ortak kültür iklimine kapı
aralıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder