1 Mayıs 2016 Pazar

Fantastik Bir Ülke



Kültürel ve ticari tarihi İÖ 1000 yılına dayanan Fas, esas olarak sayısız medeniyetin kültürel özelliklerini harmonize etmiş büyülü bir ülke. Burada ilk dikkatinizi çeken, hemen hemen tüm kentlerde, kentlerin eski ya da yeni yerleşim bölgelerinde, büyük ve ihtişamlı kapıların sizi karşılıyor olması. Belki bu kültürel bileşimi metaforik olarak anlatan unsur Kapılar.

KAPILAR ÜLKESİ

Her biri yoğun bir el emeğiyle işlenmiş, camii, sokak, ev, bulvar ya da müzeleri gösteren büyük- küçük kapılar gündelik yaşamlara, sıradan insanın hayatına açılırken, aynı zamanda sizi Fas’ın derin tarihine de davet ediyor.  Tam da bu nedenledir ki Fas kapılar ülkesi olarak tanımlanıyor.
Tarihsel olarak Fas’taki temel etnik grup Berberiler.  7. yüzyılda büyük İslam akını sonrasında Araplar ülkeye hakim oldu. Çok sayıda Berberi, İslam ordularının kıymetli İber yarımadasını ele geçireceği beklentisiyle Müslümanlığı seçti ve bugün Fas’taki iki temel etkin unsurdan bir tanesi olarak varlığını sürdürme koşullarını oluşturdu. 
Coğrafi olarak bakıldığında Fas; Cezayir, Tunus, Libya ve Mısır gibi diğer Kuzey Afrika ülkelerinden kendisini ayıran çok temel farklılıklara sahip; hatta pek çok kişi Fas’ın bir Afrika ülkesi olarak kabul edilemeyeceğini düşünüyor ki, bu düşünceyi bütün bütüne yadsıyabilmek çok zor.



MODERNİTE

Kuzey Afrika’da yer alan ülkelerden en belirgin farkı olabildiğince güvenli bir ülke olması. Faslılar turistlere mutlak bir biçimde saygı gösteriyorlar. Yasalarında turistlere karşı kötü davranışların ağır yaptırımlarla cezalandırılıyor olmasının, hiç kuşku yok ki çok büyük bir payı var; fakat belirleyici neden Avrupa ‘daki  Rönensans ve Reformlarla insanlık tarihinin gündemine gelen hümanite, kent kültürü,  yurttaş bilinci gibi kavramların burada etkili olması. Belki bu yönüyle Fas’ı bir Afrika ülkesi olarak değerlendirmemek gerekir düşüncesine sahip olanlara katılabilirim. Yoksa Afrika ülkesi  ya da Afrikalı olmanın bir yerme sebebi sayılması söz konusu olamaz.
1500 yıllarda İspanyol ve Portekizliler, 1830’lu yıllardan sonra ise Fransız egemenliğinde kalan Fas, özellikle 1912’deki Fez Antlaşmasıyla İspanyol-Fransız himaye yönetimine girince Avrupa kentlerindeki modernist atılımları sadece teknik olarak değil, belli kültürel öğelerin yerleştirilmesi açısından da yaşamaya başladı.  Koloniciler ve 19. Yüzyıl sonrası işgalciler egemenliklerini pekiştirmek adına kara ve demir yolları inşa ettiler. Modern bir eğitim sistemi kuruldu. Eski kentlerin (Medine)yanı başında yeni kentler (villes nouvelle) kuruldu. Tarım ve madencilik de İspanyol ve Fransız şehirlerine kaydırılacak zenginlikler açısından desteklendi. 

PORTEKİZ, İSPANYA, FRANSA

Bu nedenledir ki, tam Atlas Okyanusu kıyısında yer alan Casablanca (Beyaz ev) İspanyollar tarafından ismi konulmuş bir şehirdir. Bu şehirde evlerin neredeyse tamamı beyaz renktedir. Bu nedenle şehre beyaz ev anlamına gelen Casablanca denmektedir . Fransızca, Arapça’yla birlikte temel eğitim dilidir. Tüm Faslılar Fransızca konuşuyor. 10 günlük Fas gezimizde en çok dikkatimi çeken detaylardan bir tanesi de bazı Faslıların Fransızca konuşurken, son derece gururlu görünüyor olmalarıydı. Büyük bir övünçle Fransızca konuşuyorlar; her ne kadar Fransızlar aksan açısından çok iyi olmadıklarını düşünseler de… İngilizce konusunda başarılı olduklarını söylemek çok zor; konuşanlar da kendilerini ifade etmekte epey güçlük çekiyorlar.  Şaşırtıcı olan İspanyolca konuşan sayısının son derece sınırlı olmasıydı. Casablanca ve Marrakech gibi turistlerin yoğun olduğu şehirlerde İspanyolca konuşan Faslı oranı sıfıra yakın. Tuhaf bir durum; çünkü özellile Malaga, Sevilla, Granada gibi İspanya’nın güney kentlerine çalışmak için giden çok sayıda Faslı bulunuyor.
Fakat her iki şehirde İspanyolların en çok sevdiği şeylerden fiesta ve fiesta anlarında en çok zaman geçirilen kafeler son derece yaygın. Hemen hemen her köşe başında bir ‘’cafe’’ ve çok ucuza içebileceğiniz değişik kahve türleri bulabiliyorsunuz.
Tadı essperesoyu andıran geleneksel Fas kahvesi sütlü ya da sade olarak servis ediliyor. Bununla birlikte yeşil çay ve büyük nane yapraklarının karışımıyla demlenen “Nane Çayı” ülkenin geleneksel ve en çok tercih edilen içecekleri arasında yer alıyor.
Faslılar nane çayının sunumu konusunda da çok başarılı. İsterseniz, uzun hafif silindirik bir lambayı andıran gümüş rengi demliklerde getiriyorlar ya da, tercihinize bağlı olarak, büyük bir nane yaprağının içerisinde bulunduğu su bardaklarında sunuyorlar.

İLETİŞİME AÇIK BİR TOPLUM

Casablanca ve Marrakech’te insanlar iletişime açık; İngilizce cevap veremeseler bile Fransızca olarak 
anlatma gayretleriyle size fazlasıyla yardımcı olabiliyorlar. Kadınların pek çoğu kapalı; ancak başı açık olanlar da var ve onların sayısı hiç de azımsanamaz. İnsanlar birbirlerine karşı saygılı ve toleranslı. Bana göre turistleri orada rahatlatan en önemli etken, kimsenin rahatsız edici bakışlara maruz kalmıyor, yaşamına uygun kıyafetlerle dilediği gibi dolaşıyor olmasından kaynaklanıyor.
Bu özellik Fas’ı Kuzey Afrika’nın diğer Arap ülkelerinden farklılaştırıp, Avrupa’nın merkezindeki şehirlere yakınlaştırıyor.

https://twitter.com/mozgursancar


CASABLANCA

Atlas Okyanusu kıyısında, beyaz boyalı evlerden oluşan şirin bir kent. Yönetmenliğini Michael Curtiz’in yaptığı, Humphery Bogart ve Ingrid Bergman’ın oynadığı Amerikan sinemasının kült filmlerinden olan Casablanca, bu kentin, sıfır maliyetle, dünya ölçeğinde  turistik tanıtımına vesile olmuştur; ancak ne var ki film Casablanka’da çekilmemiştir. Sadece çekimler sırasında kullanılan piyanonun Hyatt Regency’de sergilendiğinden bahsediliyor; ancak bugünlerde onu da görebilmek mümkün değil.
Pek çok otel ve kafenin bulunduğu Birleşmiş Milletler Meydanı şehrin merkezi olarak kabul ediliyor. Burada günün neredeyse her anında bir sokak gösterisiyle karşılaşabilirsiniz. Akrobatlar, ateş yutan/püskürten adamlar bu büyük meydanın en önemli renkleri.



ULUSAL RENKLİ SUCULAR

Suk olarak isimlendirilen, bizdeki Çarşı, Casablanka’nın bir diğer renkli gezi alanı. Hem hemen her yerde olduğu gibi büyük bir kapı Çarşı’nın girişinde sizi karşılıyor; tabii sadece kapı değil; tarihin derinliklerinden fırlayıp gelmiş, ülkenin milli renkleri olan kırmızı ve yeşilden oluşan otantik kıyafetleriyle sucular da size “hoşgeldiniz” diyor. Tabii bu misafirperverliğin küçük bir karşılığı olması gerekiyor. Sucularla çektirilen bir fotoğraf ve bahşiş pazarlığının ardından tarihi çarşıya giriyorsunuz; ancak alışık olmadığınız bir ortamla karşılaşmıyorsunuz. Kuyumcular, hediyelik eşya satıcıları, sokak ressamları bir şeyler anlatmaya çalışıyor; sonrasında ise kendinizi Mahmutpaşa ya da benzeri bir yarı kapalı, açık pazarda buluyorsunuz. Sanırım burayı asıl ilginç kılan pazarın dar, küçük beyaz badanalı evlerin oluşturduğu nemli sokaklarda yaşıyor olması. Eşsiz ışık açıları, biraz zorlanarak bulabileceğiniz taşlı yollara sahip dar sokaklar, sizi eski yıllara götüren bir geçit işlevi görüyor.
Limanın batısında yer alan II.Hasan Camii hiç kuşku yok ki Casablanca’nın en önemli uğrak yeri. Mekke’dekilerden sonra dünyanın en büyük camii. Atlas Okyanusa doğru karadan yapılan dolgu üzerine inşa edilmiş, 1994’te tamamlanmış bu dev camiinin iç mekanında aynı anda 25.000, avlusunda ise 80.000 kişi ibadet edebiliyor. Dünyanın ün yüksek minaresine sahip olan camii batısında, birkaç kilometre ötede restoran, otel, gece kulübü ve yüzme havuzlarının yer aldığı Kordon (Corniche) bulunuyor. Bu arada II: Hasan Camii’nin minaresinde 210 metre yüksekliğe kadar çıkan cam bir asansör var. Tepesindeki yeşil lazer ışığı kıbleyi gösteriyor. 

UZAK BİR YEMEK KÜLTÜRÜ

Corniche’de okyanustan çıkan bereketli deniz ürünlerini bulabiliyorsunuz. Restorantlarda sunulan deniz ürünleri salatası ilginç bir karışıma sahip. Bunların içerisinde ananasa da rastlayabilirsiniz, yumurtaya da… Gerçek şu ki, bizim alışık olduğumuzdan epey uzak bir sentez; ama yine de denemek gerekiyor. Burası şehrin geri kalan kısmına oranla biraz daha pahalı; ancak genel itibariyle ülkenin çok pahalı olduğunu söyleyemeyiz. Bunda Euro ve Dolar’ın ulusal para birimi Dirhem’den 10 kat değerli olmasının da payı var. 1 Euro neredeyse 11 Dirhem’e denk geliyor.

ULUSAL LİDER V. MUHAMMED

Yeni medine, yani şehrin daha modern, sonradan inşa edilen bölümünde, ismiyle tezat biçimde antikacılar yer alıyor. Ülkenin her köşesinde görebileceğiniz, bağımsızlık mücadelesini tasvir eden ve bu mücadelenin lideri olan Sultan V. Muhammed’in resimlerini bulabilmeniz mümkün. Fas milliyetçiliğini ve ülkedeki bağımsızlık talebini bastırmak için kendisini ve ailesini önce Korsika’ya; ardından da Madagaskar’a sürgün ettiren Fransa, sonunda V.Muhammed’le uzlaşmak zorunda kaldı. Bu siyasi mücadele ve zafer  V.Muhammed’i halkın gözünde gerçek bir kahraman haline getirdi. Bu nedenle gittiğiniz her yerde Sultan Muhammed’i sembolize eden bir şeyle karşılaşabilirsiniz.

MARRAKECH (MARAKEŞ)

Marakeş, Fas’ın en önemli kenti. Turistik amaçla ülkeye gelenlerin uğramadan gitmediği tek yer olmalı. Hem modern bir kent; modern yapılara ve yaşama sahip olan bir bölümü var hem de kendinizi orta çağ Afrikası’nın büyülü ve devingen atmosferinde hissedebileceğiniz renkli bir dünyaya…
Aynı zamanda ünlü isimlerin eğlence ve özellikle de nocheviaje (yılbaşı) için tercih ettiği bir merkez.

ÜNLÜLERİN UĞRAK YERİ

Günlük olarak yayımlanan Fas gazetesi Ajbar al Yaum’a göre Pep Guardiola, Cristiano Ronaldo, Karim Benzema gibi futbol dünyasının starları 2016’yı karşılamak için Marakeş’i tercih ettiler. Buradaki habere göre Ronaldo, yılbaşını şehrin en tanınmış semti Hivernage’de bulunan The Pearl otelde geçirdi.  Daha önce pek çok kez konakladığı bu otelde, yıldız futbolcu kaldığı suit oda için gecelik 35.000 Dirhem (3.200 Euro).  
Ronaldo, birlikte çektirdiği fotoğraf büyük spekülasyonlara neden olan Faslı boksör arkadaşı Badr Hari’yle de Marakeş’te sık sık bir araya geliyor.

Kapılar ülkesi Fas’ın bahçelere açılan şehri olarak Marakeş gösterilir. Halka açık bahçeleri kenti diğerlerinden daha çekici hale getiriyor. Fransız modacı Yves Saint Laurent’in restore ettiği Jardin Majorelle (Majorelle’nin bahçeleri) bunların en ünlüsüdür. Burada sizi açık sarı ve koyu mavi tonlara sahip renkler karşılıyor. Çok büyük olmamakla birlikte, son derece simetrik ölçülerle bölümlenen parçalar içerisinde, Latin Amerika’dan özellikle de Meksika’dan getirilen tropik ağaçlar, Amerika’nın kuzeyinden gelen hiç görmediğiniz şekillerdeki kaktüsler kenti bir anda imgeleminizde tropik bir dünyaya transforme ediyor.



CAMIU’L –FENA: ORTA ÇAĞ’A GİDEN BİR ZAMAN TÜNELİ

Camiü’l –Fena Meydanı televizyon ya da beyaz ekranda gördüğümüz Afrika’yı elle tutulur biçimde karşınıza koyuyor. Önceki dönemlerde burada halka açık idamlar gerçekleştirilirmiş, şimdi ise bu koca meydan her gün bir karnaval alanı.
Yılan oynatıcılar, omzundaki maymunuyla etrafınızda pervane olan Berberiler, büyücüler, kahinler, masal anlatıcılar, dansçılar ve oraya özgü yiyecekleri, tezgahlarından avazı çıktığı kadar bağırarak satmaya çalışanların oluşturduğu büyülü bir karmaşanın içerisinde kalıyorsunuz.



Aynı anda interneti kullanmak, whatsapp tan yazmak, bilgi iletişim teknolojileriyle küçülen dünyanın içerisinde online kalmak ve bir eski zaman büyücüsü edasıyla hareket eden masal anlatıcılarını görmek,  insanı karmaşık bir duygu haline sürüklüyor.



Tam bunları düşündüğüm anda bir maymunu omzunda hissetmek ise bu tuhaf düşünceden kurtulmama yol açan refleksi göstermemi sağlıyor. Neyse ki maymun ne yapması gerektiğini biliyor. Birkaç küçük hamlenin ardından sizinle poz vermek için sahibi tarafından hazır hale getiriliyor.

Eski ve yeni dünya yan yana. Hatta öyle ince bir çizgi var ki arada. Camiü’l Fena Meydanı’nın ortasına gelip, kafanızı sağa çevirdiğinizde sinema festivali nedeniyle gösterilen filmi dev ekranda izleyebiliyorsunuz. Sol tarafta ise yere oturmuş bir kahinin elini tutuğu orta yaşlı kadına, sanırım “geleceğiyle” ilgili söylediklerine tanıklık ediyorsunuz. İnce ve fantastik bir çizgi iki dünya arasında…



Buraya gitmek isteyenler için bir hatırlatma yapmakta fayda var. Birincisi, gösteriler akşamüstü başlıyor. İkincisi, akşamüstü Cafe de France gibi terası olan kafelerden günbatımını mutlaka izlemek gerekiyor. Kışın bile ılık olan Marakeş, günbatımında size özel bir duygu veriyor. 
Marakeş’in bir diğer özelliği ise Atlas Dağları ve çöle günübirlik ya da iki günlük gezi imkânı sunuyor olması.

MİTOLOJİK YER: ATLAS  

Araçlarla Atlas Dağları’nın çok yüksek bölümlerine kadar çıkılabiliyor. Zorlu, tehlikeli ve uzun bir rota 
izlemek zorunda olsanız bile bu muhteşem güzelliği görmeniz gerekiyor. Tıpkı Marakeş şehri gibi Atlas Dağı’nın etrafına kümelenen kent ve köylerde kırmızı renge sahip. Evlerin rengi , pembe ve kırmızı arasında kalan özel bir renge sahip. Oradan çıkartılan topraktan üretiliyor bu renk ve bütün yapılar bu özel kırmızının hakimiyetinde varlıklarını sürdürüyor.
Bunlardan en önemlisi pek çok popüler film için doğal çekim platosu işlevi gören Ayt Bin Haddu. Burası bütün olarak bakıldığında bir kaleyi andıran kerpiç evlerden oluşan bir köy ve “Esirgeyen Gökyüzü, Gladyatör ve Cennet Krallığı gibi filmlerin arka planı olarak kullanılmış; iyi korunmuş bir orta çağ Kasr’ıdır.



GAMES of THRONES

Hollywood’un buraya olan ilgisi gittikçe artmaktadır. Ünlü tv dizisi Games of Thrones arka plan çekimlerine de yine Ayt Bin Haddu ev sahipliği yaptı.
Köyün önündeki geniş boşluk üzerinde yapılan çekimler ise Gladyatör filmindeki  arena görüntüsünün oluşturulmasını sağlamıştır. Köyün içerisine girdiğimde kendimi Kapadokya’daymış gibi hissettim. Rengarenk hediyelik eşyalar, otantik kıyafetli satıcılar, rehberler vb. bu benzerliği hissettiren sadece birkaç örnek. Girdiğimiz bir atölyede şeker, karamel ve safranı kullanarak kağıt üzerinde şekiller çizen özel yetenekli ressam, çizimini tamamladığı kağıdı ateş üzerinde ısıtarak kullandığı elementlerin eriyip belli bir forma kavuşmasını ve resmi oluşturmasını sağlıyor. Bu dengeyi tutturmak gerçekten çok zor; ancak ressam o kadar yetenekli ki bu bahsettiğim süreci bizim gündelik olarak yaptığımız herhangi bir şeyi yaptığımız gibi kolayca yapabiliyor. Aynı atölye de, duvarda orada yapılan film çekimlerine ait gazete kupürleri dikkatimi çekiyor. Sadece benim değil; orada bulunan bütün turistler aynı anda duvara odaklanıyor.
Qurzazate ise sinema müzesiyle Kasbah olarak adlandırılan kimisi çok yüksek kimisi son derece alçak labirent odalardan oluşan konakları gezme fırsatınız olabilir. Kasbah’ın önemli bir bölümü harabe şeklinde; ancak yine de müze olarak kullanılıyor; sadece dar geçitleriyle bile görülmeyi hak ediyor.
Marakeş’te ulusal kahraman V.Muhammed’in ismini taşıyan cadde; alışveriş merkezleri, uluslararası zincir restoran ve cafelerin bulunduğu  şehrin modern yüzünü oluşturuyor. Ancak burada da toprak çanak içerisinde et, sebze ve yumurta karışımı ya da bunlardan bazılarının kullanılmasıyla yapılan ve silindirik kapağı olan kaplarda sunulan Fas’ın geleneksel yemeği Tajin’i bulabilir veya bulgur dana ya da tavuk eti kullanılarak hazırlanan Hariri isimli çorbayı içebilir veya içi tavuk kıyma, dışı sert hamur ve pudra şekeriyle kaplı Pastilla isimli tatlının tadına bakabilirsiniz.
Kısacası Kapılar Ülkesi, hem Afrika’nın fantastik dünyasına hem de Arap ve Avrupalı kolonicilerden miras kalan ortak kültür iklimine kapı aralıyor.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder