![]() |
Farklı Dünyaları Birleştirmek |
Çeviri belki de dünyanın en zor işlerinden bir tanesidir. Bizzat bu deneyimi yaşadığım için bu kadar kesin konuşuyorum.
Bir çevirmen olarak sadece yazılanı tercüme etmiyorsunuz, bir dünyayı bir başka dünyaya anlatıyorsunuz; aslında yeni bir eserin yaratımı gerçekleşiyor çeviri sürecinde. Farklı dünyaları bir araya getiriyorsunuz.
Bu, hayatınız boyunca sizi takip edecek büyük bir sorumluluk anlamına geliyor.
Entelektüel Birikim
Hiç kuşku yok ki iyi bir çevirmen olabilmenin başat koşulu ana dilini çok iyi bilmek ve kullanmaktır. Ya da çevirisi yapılan dile hakim olmaktır.
İyi çevirmenler büyük bir kültürel derinlik ve duyarlılığa sahiptirler.
Çevirinin temel prensiplerini uygulamak önemlidir; fakat çevirisi yapılan alana hakimiyet ve genel itibariyle tarih, edebiyat ve kültür konusunda yetkinleşmiş olmak çok daha büyük bir önem arzeder.
Tam da bu nedenle dünya klasiklerini ilk elden Türkçeye kazandıran isimler Behçet Necatigil, Nurullah Ataç, Tomris Uyar gibi ünlü Türk yazarları olmuştur. Onların yaptığı işin garantisi vardı elbette; edebiyat metnini okumayı ve üretmeyi bilen insanlardı.
Dünyayı Anlamlandırma Biçimleri
Israrla üzerinde durulması gereken konu çevirinin basit bir biçimde sözcükler ve cümle yapıları arasında bir aktarım olmadığıdır. Çeviri bundan çok daha fazla ve karmaşık olarak dünyayı anlamlandırma farklılıklarından kaynaklanan, farklı kültürel yapılar arasındaki aktarımdır.
Bir İspanyol, telefona bakmak eylemini bizim gibi aktarmaz. Ona İspanyolca karşılıklarını bulup, "telefona bak!" dediğinizde anlayacağı tek şey kafasını çevirip, telefonun olduğu yere bakmaktır.
Aynı şekilde bir İspanyol bize "telefonu al" dediğinde bizim algılamamız da herhangi bir yerde duran telefonu elimize almak şeklinde olacaktır ki; aslında İspanyol bu sözle telefonu cevaplandırmamızı istemiştir.
Son derece basit olan bu örnek bile değişik kültürlerin hayatı anlamlandırma ve eşyayı tanımlama biçimlerinin birbirinden ne kadar farklı olduğunu, dolayısıyla çevirisi yapılan dile hakim olmak gerektiği kadar, dili doğuran kültürü ve anlayışı da bilmenin zorunlu olduğunu bize göstermektedir. Küçük bir kavram bir eylem farklılığını, hatta bütün olarak farklı bir yaşamı gösterir bize.
Çevirmenin bu gerçekten bağımsız hareket etmesi mümkün değildir. Aksi hâlde ortaya tam bir komedi metin çıkabilir.
İyi bir Okur Yazar Olmak
Ana dili ve çevirisi yapılanı iyi bilmek, eserin orijinal dili ve kültürüne hakim olmak önemlidir; ancak iyi bir okur-yazar olmak da esaslı bir çeviri metnin ortaya çıkmasında belirleyicidir.
Çevirmen çevirisi yapılacak kitabı bir roman okur gibi okuyamaz.
Elinizdeki bir romanın iki paragrafını çok daha dikkatlice, alıcı gözle okuyunca ne demek istediğim daha net anlaşılacaktır.
Metin çözümleme yöntemleri, dil duyarlılığı, çıkarımlar yapma ve metin oluşturma becerisi çeviri işinin başarı ölçütlerinden sadece bir tanesidir ve gerçek şu ki bu özellikleri barındırıyor olmak iyi bir okur- yazar olduğumuzu da gösterir.
Örneğin sözcük dağarcığımız ne kadar yeterli? Düşüncemize farklı anlam boyutları kazandırabilme yeteneğine sahip miyiz? Bu soruları çoğaltabiliriz.
Çevirmen sonuçta kendi ana dilinde metin oluşturan kişidir. Başka bir dilde okur, metni çözümler, anlam içeriklerini toplar ve son tahlilde bunu zengin, eksiksiz ve doğru biçimde ana diline uygular.
Tam da bu nedenle çevirmen, sözcük dağarcığının geniş olması ve sözcüklerin içeriğiyle ilgili bilgili olmak için iyi bir okur olmak zorundadır.
Ana Dil Gerçeği
Ben iyi çevirmenlerin sadece yazı dilinde değil, fakat konuşma dilinde de başarılı olduklarını düşünüyorum.
Öz Türkçe ve dilin doğru kullanımıyla ilgili bir başka tartışmanın parçası olduğu için bu temayı ayrıntılandırmayacağım; ancak şu kadarını söyleyeyim: Konuşma üslubu insanın aynasıdır.
Hiç İngilizce bilmeyen birinin, sanki ana dili İngilizceymiş de Türkçe konuşuyormuş havasında cümleler kurduğuna çok şahit oldum: "Nasıl gidiyor her şey?" (How is it going on?) Gerçekten komik?
Büyük bir çağdaşlaşma projesi olan Cumhuriyetin dünya klasiklerini Türkçeye kazandırmak adına başlattığı seferberlik ve projede yer alan ünlü Türk yazarlarının varlığı çevirinin ne kadar önemli bir kültürel araç olduğu yeniden hatırlamamızı sağlıyor.
Hayatım Boyunca Gurur Duyacağım bir Eser
Bana gelince hayatım boyunca gururla bakacağım bir esere imza attım.
Juan Rodrigues Garrido, 2014 yılının ilk günlerinde yazmaya başladı, Arda Turan'ın biyografisini; Mart'ta "Arda Turan Bayrampaşa'nın Dahisi" ortaya çıkmıştı. Kitabın İspanyolca orijinalinde son sözü ben yazdım. Bu da ayrı bir gurur vesilesiydi benim adıma. Sonra bir buçuk ay gibi kısa bir sürede Juan'ın antik İspanyolca sözcükler, uzun tasvirler, metafor ve geçişlerle dolu, uzun cümleleriyle boğuştum ve sonunda eseri Türkçeye kazandırmayı başardık.
Arda Turan Bayrampaşa'nın Dahisi. 2014 |
O anda anladım ki çeviri gerçekten dünyanın en zor işlerinden bir tanesi... edebiyat fakültesinde öğretim üyesi olan, konuşurken bile, neredeyse, Cervantes İspanyolcası kullanan bir yazarın, bizden bambaşka bir anlamlandırma içeriğine sahip olan dilini analiz etmek ve olanca zenginliğiyle ana dilime, kendi kuralları içerisinde, aktarmak inanın gerçekten çok zordu. Ayrıca bu eseri, tek başına bir spor kitabı olarak değerlendirmemek gerekir; metafor ve imgelem gücünün fazlasıyla kullanılmasından dolayı edebi bir özelliğinin olduğunu söyleyebilirim.
Ama hepsine değdi. 2014 Mayıs'ına dönüp baktığımda hep gururlanacağım. Arkamda iyi bir eser bıraktığımı düşünüyorum.
Bu arada Türkçesinde son sözü uzatarak yazdım; çünkü Atlético (Arda Turan'ın eski takımı) 19 yıl aranın ardından La Liga'da şampiyonluğa ulaşıyordu; ayrıca Şampiyonlar Ligi'nde final oynuyorlardı. Tüm bunlar benim çeviriyi yaptığım anlara denk gelmişti ve hepsini öyküleştirerek son söze ekledim.
Dolayısıyla kitabı, Türkiye özelinde, artık kendi eserim gibi algılıyorum.
Altın Kitaplar tarafından basılan Bayrampaşa'nın Dahisi ilk etapta beklentinin çok üzerinde, 10 bin sipariş aldı. Laf aramızda kalsın, beklenti 3 bindi...
https://twitter.com/ozgursancarr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder