![]() |
Ne kadar da güzel baba olmak! |
"Hadi Be Oğlum" dokunaklı bir film olmuş... Oyunculuklar başarılı, mekân seçimi ve görüntüler de öyle... Senaryo ise, kendi içinde eleştirilecek noktalar barındırmakla birlikte, aslında hep bildiğimiz, ne var ki üzerinde durmadığımız bir gerçekliğe işaret ediyor.
MEKÂN VE OYUNCULUKLAR
Kaş görülmesi gereken bir yer; film havadan geniş açıyla alınmış görüntüler sayesinde hem liman hem de koyların güzelliğini alabildiğine yansıtıyor; dar, ama simetrik sokaklar da doğru perspektiflerle büyülü resimlere dönüşmüş.
Baş rol oyuncuları, performanslarıyla tam puanı hakediyorlar. Askiyon becerisi, jest ve mimikler, ayrıca yerelliği yansıtabilme kabiliyeti, teatral niteliği yüksek oyuncu performanslarının ortaya çıkmasını sağlamış.
SENARYO
Pekii senaryo... bildiğimiz, fakat üzerinde uzun uzadıya düşünmediğimiz hangi gerçekliğe işaret ediyor? Son derece net: ne insan ne hayvan, kendi canından kanından bir varlığı, yavrusunu bırakmaz. Bu filmde anne çocuğunu istemiyor; hayatın genelinde, değişik gerekçelerle aynı insanlık dışı davranışı gösteren binlerce kişi olabilir; bu bile bahsettiğimiz tabiat yasasını değiştirmez. İnsan varoluşundan getirdiği özellikleri gereği yavrusuna sahip çıkar; onu korur kollar. Pek çok hayvan, kendi canını vererek, yavrularının yaşamasını sağlar; ayrılık yavrunun doğada tek başına yaşamayı öğrenmesinin ardından gerçekleşir.
Ah Be Oğlum'daki balıkçı, özel bir çocuk olan oğlu, bir kez yüzüne bakıp, "baba" demiyor olmasına rağmen, babalık duygusunun olanca sıcak bağlarıyla oğlu için mücadele etmeyi sürdürüyor. Fakat senaryo, sürekli önüne bakan, ses ve gürültüye tahammül edemeyen bu özel çocuğun sorununu tam olarak anlatmıyor. Otizim mi? Kalıtsal bir sorun mu? Bilmiyoruz.
YEŞİLÇAM
Bir kadın... gizemli, sorunları var. Kiraladığı tekne, gece koyda demirliyken, suya kendini bırakıyor; ama ölmüyor; kurtarıcısı, beklenildiği gibi, balıkçı oluyor. Sorunu çözemiyoruz, gerekmiyor da... belli ki yapısal bir takım psikolojik problemler... o geceki yakınlaşma, sadece bir geceye sığdırılan yakınlaşma, aylar sonra gelen "çocuğun olacak" haberiyle yaşam boyu hatırlanacak bir acı hatıraya dönüşüyor.
Bir babanın yapması gerekeni yapıyor filmin baş kahramanı, annenin yürekleri donduracak soğukluğu karşısında bir an bile tereddüt etmeden oğlunu sahipleniyor. O sahne karşısında hissedebileceğiniz tek duygu bir Yeşilçam esintisiyle karşı karşı olduğunuzdur. Elbette ki filmsel gerçekliği kendi içerisinde değerlendirmek gerekir; ancak bu kurmaca gerçek bir Yeşilçam klişesini tekrar etmekten öteye geçemiyor. Bu eleştiriyi yaparken, böylesine zor bir konuda bir senaryo oluşturmanın, bir film çekmenin ne kadar zor olduğu gerçeğini gözardı etmemek gerekiyor.
Yeşilçam döneminden kalma, bildik Türk filmi anlatımlarına karşın, filmin başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca bu başarının, Çağan Irmak'ın "Babam ve Oğlum" filmindeki duygusal ve dokunaklı anlatıma benzer özelliğinden ileri gelmediğini söylemeliyim.
NE KADAR GÜZEL BİR ŞEY BABA OLMAK
Ne kadar da güzel bir duygu baba olmak. Hayat ne denli zorluklar getirirse getirsin ondan kopamazsın; çünkü o senin canından kanından bir parça...
Final sahnesi bize bunu söylüyor bağıra çağıra...
Doğduğundan beri, bir kere bile, yüzüne bakmadı babasının; çünkü duyarlılıkları biçimlenirken özgür olmadığını hissettirdi kendi bileğinden babasının bileğine bağlanan ip; geceyi plajda geçirdikleri akşam denize gidip, boğulmasın diye bağlamıştı babası onu o iple... Bu büyük engellenmişliğin arasında bir ses, iki taşın birbirine vurmasıyla ortaya çıkan bir ses, bir başka mekânda, kalabalıklar arasında onu bir melodiye sürükledi ve yalnız, karanlık dünyadan çıkmak için bir yol oldu.
Final sahnesinde, görkemli konser salonundan kulise gelen sesler, onun özgürleşme ihtiyacını engel olunamaz bir noktaya taşımıştı, ses kalabalığı içerisinde ona ışık tutan yine melodilerdi; sahne ve piyano... işte özgürlük. Doktor haklıydı, orada bir yerlerde duruyordu ve artık çıkma zamanı gelmişti. Finalde baba ve oğul ilk kez bakıştılar; fakat geri dönüşler (flashback) çocuğun otobüsle, İstanbul'a gelirken babasına baktığını gösteriyordu.
Bakmıştı; çünkü babasının kanından ve canından bir parçaydı. Bunu hissetmemesi mümkün değildi.
Ne kadar da güzel baba olmak.
https://twitter.com/ozgursancarr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder