![]() |
Osman Aydın Kayaoğlu (20 Aralık 2019) Denize Doğru |
Dünyaca ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov, "Toprak Ana" isimli romanında emeği, yaşam kavgasını, ölüm ve umudu olabildiğince derinlikli anlatır.
Romanı okurken sarsıldığımı hissettim... hiçbir kitap yaşamın ne demek olduğunu bu kadar gerçekçi biçimde hatırlatamazdı.
EMEK
Ve Cengiz Aytmatov'un ne kadar büyük bir yazar olduğunu tekrar anlamış oldum.
Romanın başkişisi Tolgonay, çok severek evlendiği Suvankul'la toprağı işleyerek, ekini biçerek, güneş ve yağmura sarılıp yeni bir hayat kurar. Her ikisinin ortak emeğidir bu hayatı vareden; emek yaşamı sevmektir, her anı olanca canlılığıyla, doyasıya yaşamaktır. Emek yaratmaktır; bir duyguyu, umutlu bir yaşamı... bir insanın yazgısını, güçlü bağlarla sevdiğine bağlamasıdır.
Güçlü kadın Tolgonay gerçek bir emekçidir. Toprağa bakar, onu işler; topraktan alır, toprağa verir. Yaşam sevinci, umudu ve acısı hep topraktadır. Öyle olduğu için Toprak Ana'ya anlattıklarından öğreniriz başından geçenleri...
YAŞAM ve ÖLÜM
İkinci Dünya Savaşı... Sovyetlerin bir parçası olan Kırgızistan, Alman işgaline direnmektir. Tolgonay'ın üç oğlu ve kocası Suvankul vatan savunmasına gitmişlerdir; ama dönemezler. Böylece savaşın yıkıcılığı ve ölüm Tolgonay'ın hayatında somutlaşır.
Tolgonay'ın gelini Aliye bir çobandan hamile kalır; gerçek bir travmadır ve Aliye, bir sabah, dondurucu soğukta, at arabasıyla hastaneye yetiştirilmeye çalışılırken, oğlunu dünyaya getirir; ne var ki Canbolat dış dünyanın havasını ilk kez soluduğunda, Aliye son nefesini vermiştir.
Tolgonay, Toprak Ana'yla dertleşirken, geriye dönüşlerle bize tüm yaşananları anlatır.
YAŞAMAYI SEVMEK
Yaşadım diyebilmek gerekir. Toprak Ana, yaşadım diyebilenlerin romanıdır.
Ne kadar güzel bir şey yaşamayı sevmek. Hayatın hep içinde olmak, en yoğun yerde, dışarıda, yaşamın olanca canlılığıyla varolduğu yerde olmak... Emek ile, mücadele ile bir yaşamı kurmak ve yeşertmek, bütün insanî özellikleriyle hayatın bir parçası olduğunu hissetmek, ne kadar da güzel bir şey...
Ve umutlu olmak gerekir. Umudu olmayan yaşayamaz, yaşadım diyemez. Elbette küçük-büyük hayallere sahip olmak gerekir, küçük dünyalarımızı, zengin yaşam öykülerine dönüştürmek için...
Ya ölüm..? Emekle varolan hayatın, mutlak sonucudur. Kabul etmek gerçekten zor.
Üstelik, giden yaşamı seven ve size yaşamayı sevmek gerektiğini öğretense... kabul etmek zor...
YAŞADIM DİYEBİLMEN İÇİN
Kabul etmem gerektiğini söylediğini duyar gibiyim... Biliyorum ki, en mutlu olduğun anda ya da üzüldüğünde, belki de kavga ederken, işini yaparken, kazanırken, kaybederken hayatının her anında yaşama sevincin, iri ve parlak gözlerinde kendini gösterdi. Tıpkı önemsendiğini hisseden bir çocuğun gülümsemesi gibi...
Hayatı sevdin ve yaşadın. Sanırım tam da bu nedenle ölümün kaçınılmazlığını asla gözardı etmemiştin. Sevdiğin şeyleri ve yaşanmışlıkları, nasıl çoşkuyla anlattığını, bunu yaparken gözlerinin ışıl ışıl parladığını hatırlıyorum. Bu çoşkulu anlarda bile yaşam ve ölüm arasındaki kopmaz bağı kabul ettiğini ve bunu öğrenmemi sağladığını biliyorum.
Hiçbir şey bana hayatın gerçeğini bu kadar yalın ve etkileyici biçimde anlatamaz.
Yaşam ve ölüm birbiriyle yan yana... Emek ve sevgi yaşamın biricik unsuru...
Şimdi denize doğru yürüyorsun. Bizi sevdiğin ve emeğini esirgemediğin için sonsuz kez teşekkür ederim. Biz de seni çok seviyoruz ve hep seveceğiz.
Denize Doğru... (Mar Adentro)
Çok sevdiğim kayınpederim Aydın Kayaoğlu için... (20 Aralık 2019)
“Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın, bir sincap gibi mesela; yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak.” #NazımHikmet #yaşadımdiyebilmeniçin
#babasınınkızı
Denize doğru
20.12.2019 youtu.be/JxPj3GAYYZ0
İyi yıllar #yukarıbak
#yeniyıl
https://www.youtube.com/watch?v=QqmgUeAxwpk
Carlos Nuñez - Mar adentro
https://twitter.com/ozgursancarr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder