![]() |
Hayatın Yanıbaşında iki Tür: Öykü ve Roman |
Bir kere yazma eylemi, bir şeyi anlatma, her şeyden önce kendini anlatma ihtiyacının sonucudur. Yazan, farklı karakter ve hayatları anlatırken bile, aslında kendini anlatır.
Kendi duyuş ve kavrayışından farklı değildir, yarattığı karakterlerin acısı ya da sevinci...
Muhâkeme ve Yorum
Yazma işi bir pratikten ibaret olarak görülse bile, duyguyla başlar, düşünce ve bunun yazıya dökülmesiyle devam eder; dolayısıyla art yöresinde bir gerçek yaşam ve onun öğrettikleri vardır.
Bakmayın siz, "tamamen gördüğümü, gözlemlediğimi yazdım" diyenlere... roman ve hikâye nesnel bir bir metin değildir ki, yaşananı yazarının düşüncesinden bağımsız biçimde içersin.
Okuduklarından çıkardığı öykü ya da romanlar bile yazanın gerçek hayatından izler taşır; aslında bu türde yazmak bir yorum meselesidir. Roman, gördüğü, duyduğu ya da anlatılanı muhâkeme ve yorum gücüyle anlamlı bir metin hâline getirme işidir.
Hayatın Yanıbaşında iki Tür: Öykü ve Roman
Yazmaya giden süreç, toplumsal etki ve okumalar üzerinden de geçer; ama tüm bunlar son tahlilde yazanın kendi yaşam pratiğiyle buluştuğu ölçüde öykü ya da romanın içerisinde yer alır.
Yazmaya giden süreçte tüm yazarlar aynı yolda yürüyor olmalarına karşın, yazıldıkları roman ya da hikâye olunca birbirinden ayrılır; farklı farklı yaşamların ürünü olarak okurla buluşur.
Belki de öykü ve romanı hayata en yakın edebî tür yapan özellik tam da budur.
https://twitter.com/mozgursancar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder